23 Ağustos 2009 Pazar

Sisterhood


Bu hafta iki güzel film izledik.
İki filmin bir ortak noktası vardı: Kızkardeşler
İki filmde de kızkardeşler insanı çilden çıkartıyordu! :)
İlki şuanda vizyonda olan "My Sister's Keeper".

Bu filmi tesadüfen kızkardeşimle seyrettik.
Aslında benim aklımda başka bir film vardı ama gittiğimiz sinemadı seansı yokmuş.
Çoook duygusaldı, biz başından sonuna kadar aralıksız ağladık.
Joan De Salvo rolüyle Joan Cusack'a bayıldım. Harikaydı.
Filmin imdb notu: 7.3.
Filmle ilgili başka birşey söylemeden sadece alamaya hazırlıklı olun diyorum. :)

Diğer güzel filmimiz "Kefaret" (Atonement, 2007)
Bunu da kocacımla evde izledik.
Alışılmış senaryolardan farklı geldi bize konusu.
Ian McEwan'ın romanından uyarlanmış. Kitabı okumamıştım, hatta Ian McEwan'ın hiçbir kitabını okumadım.
Ama şimdi ilk işim bir tane edinmek olacak.
Çünkü filmi sevdim, bu yazarın başka bir kitabını da çok severim diye düşünüyorum.
Kefaret'in imdb notu: 7.9
Evde sinema keyfi yapmak isteyenlere tavsiye edilir.
Keira Knightley'de cabası :)
Fotoğraflar: imdb & mysisterskeepermovie.com

18 Ağustos 2009 Salı

Just enjoy

Filmi izledim. Güzeldi gerçekten ama klasiktirya kitabı okuduysan film hep yavan kalır. Bunda da öyle oldu. Yine de hoştu , dönem filmlerini sevenlere tavsiye edilir. (Jane Eyre--1996 olanı izledim ben, 2006 olan diziymiş sanırım)
Bir sürü şey yazacaktım. Hepsi uçup gitti şimdi.
Neden yazıyorum mesela onu anlatacaktım.
Neden yazamayım ki :)
Canım sıkıldığında ilk işim girip sevdiğim blogları okumak oluyor.
Ben onları okurken çok keyif alıyorum.
Zaten bayılıyorum günlük - biyografi - mektup okumaya.
Hele de gerçek günlüklere. Gerçi bir tanecik gerçek günlük okuyabildim, 9 yaşındaki yeğenimin o da :)
Küçükken ben de yazardım. Ablalarım okur, nasıl yazmam gerektiği konusunda yönlendirirdi beni.
Çünkü benim günlüklerim sayfalar dolusu "uyandım, okula gittim, eve geldim, yemek yedim, ödev yaptım, oyun oynadım..." larla doluydu.
Büyüklerim de derdiki (heralde okumaktan baymışlar :) ) öyle sürekli ne yaptığını yazma, duygularını da yaz.
Ben de yazdım tabi:
Oyun oynadım,mutluyum.
Yemek yedim, karnım doydu
Ödev yaptım , sıkıldım....
Sonra günlük yazmaktanda sıkıldım tabiki.
Bu sefer onlar mutlu olsun, beğenensin diye yazar olmuştum herşeyi.
Beni kendi halime bıraksalar belki kendi çapımda gelişirdim.
Ama hep böyle değil mi zaten?
"O öyle olmaz, böyle olur. "
"Öyle yazılmaz böyle yazılır."
"Giriş- gelişme-sonuç."
"Bulutları niye maviye boyadın?bulutlar beyaz olur"
"Güneş neden gülümsüyor? "
"Kuşları insanlar kadar büyük çizmişsin?!"
"İnsanların kolları o kadar uzun olmaz."
Büyüdükçe versiyonlar çeşitlendi:
--Tatile nereye gideceksin?
--Oraya
--Aaa oraya gitme şuraya git.
--Neden?
--Orası çok sıkıcı. Ben şurayı seviyorum.. vır vır vır .. dır dır dır..
-- Kime göre , neye göre sıkıcı? Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum. Sen sıkılıyorsan gitme zaten. Ben gideceğim. :)
Fikrini sorsam tamam. Sabaha kadar anlat, dinlerim. Söz.
Çoğumuz böyleyiz ama..
Ben de böyleyim. Belki de en çok ben böyleyimdir, hiç belli olmaz. Konu hakkında bu kadar çok konuştuğuma göre kesin var bende bir durum.
Yapmasak keşke bunu. Hele ki çocuklara hiç yapmasak..
Bir dursak , bir bıraksak kendi haline.
Kendilerini rahaaaaaaat rahaaaaaaaat ifade etseler belki resim defterlerinde iki dağ arasından akan bir nehir, dağların arkasından doğan bir güneş , bir ağaç ve bir evden oluşan manzaradan daha çeşitli şeyler göreceğiz.
Konu buraya nerden geldi :)
Bir outline yapsam, giriş - gelişme - sonuç sırasını takip etsem bu sorunum olmazdı galiba :)
Çünkü şimdi yazacağım cümle çoooook yukarlarda kalan bir cümlenin devamı olmalıydı aslında:
Yazıyorum çünkü belki birileri de okur keyif alır benim gibi.
Gülümseyen bir suratla uyumaya gitmeden önce kendini sigara içemeyeceğine ikna eder..

6 Ağustos 2009 Perşembe




Yaşasın! Artık benimde bir blogum var.
Akşamın bu saatinde işle – güçle uğraşırken eğlenceli , keyifli bir şeyler yapayım dedim.
Diyet cola ve sigaradan başka :(
Ama yakındır, ikisinden de kurtulacağım..
Son okuduğum kitaplardan benim sevdiğim bir iki satır paylaşayım istedim.
Madem bugün kitaplarımızı paylaşmaya karar verdik, içindekileri de paylaşalım.
Beklediğim e-postalar gelmezse daha da paylaşırım :)


İnsan hayatı daimi bir seyr ü sefer. Beşikten mezara yolculuk halinde, seferdeyiz. Önümüzde uzanan yedi ayrı merhale, yedi basamak. Bilenler güzergahtaki her menzile bir isim vermiş. Nefsimiz buralardan bir bir geçmeden, kendini ayrı bir varlık sanmaktan vazgeçmeden yolculuğunu tamamlayıp Hak ile bütünleşemez. İnsan yalandadır, ziyandadır, zandadır. Yedi basamağı çıkmadıkça hakikate eremez.

İlk mertebenin adı Nefs-i Emmare. Yoz, Ham ve Daima Başkalarını Suçlayan Nefs merhalesi. Ne yazık ki pek çok insan ömrü boyu aşamada takılıp kalır. Kurtulamaz cendereden. Dünyevi işlerden gayrısını düşünmeyen, paraya iktidara makama tamah eden, şişkin ve semiz bir “Ben” zannıyla yaşayan insan bu makamdadır. Buraya demir atmış kişileri hemen tanırsın. Hep başkalarını suçlar, eleştirir, çekiştirir; nefes alır gibi doğallıkla dedikodu ve iftira eder; katiyen kendilerine kusur bulmaz; başkalarını yargılar; şüphe, kuşku ve kibir ikliminde yaşarlar. Bilirsin onları. Kendiden bilirsin. Çünkü madem ki insanız ve madem ki beşer dediğin şaşar, Nefs-i Emmare’ye düşünmeyenimiz yoktur. Önemli olan o çukurdan çabuk çıkabilmek.”
Elif Şafak/Aşk
(Doğan Kitap, 1. Baskı , syf: 210)


İnsan yaradılışı kusurludur! En parlak yıldızların üzerinde bile lekeler vardır. Bayan Scatherd’inki gibi gözler yıldızların parlaklığını görmezler de ancak bu ufak tefek lekeleri seçerler.”
Charlotte Bronte / Jane Eyre


Jane Eyre'in kitabı muhteşemdi.
Filmi de varmış (2006). En kısa zamanda izlemeli...






;;
Related Posts with Thumbnails